Twitter
RSS

the dark side of the moon

Karışık anlardan biri ile karşı karşıya kalınca insan, hemen yorumlar başlar çevresindekilerden bilirsiniz.. Ağzı laf yapan tonla adam vardır taşına torpağına kurban olduğum ülkesinde. Oysa ben birini karışmış halde gördüğümde susar ve izlemeye başlarım; yaptıklarını, söylediklerini... İzlemek çoğu kez daha iyi anlamayı sağlar görebilen için elbette.. Göremeyenler görmesin boşverdik onu daha önemli konumuz var şimdi...

Arka arkaya iki sevdiğim kişiden aynı kelimeyi duyunca üzerine düşünmeye başladım son bikaç gündür. Kelimemiz "saçmalamak" sevdiğim kelimeler arasında yer alan bu kelimeyi kullanarak kamufle etmeye çalışıcam bazı şeyleri...
Fazla detaya girmeden bahsetmem gerekirse bir çizmeci kedi klasiği olan durum nüksetti ve canımı oldukça ama oldukça acıttı.. Külçe altınlara boğulmuş, mutluluktan halen dört köşe olan ben aynı anda bi de bu nahoş durumun içine daldım ve buçuğumu kaybettim...

Belki şu an içinde bulunduğum durumu düşüncek olursam koca hayat okyanusunda bir damla ama açıkçası bu kadar koyacağını düşünemezdim... Kim bilir belki bi başka zaman bi başka hayatta saçmalarız... :.(

Şunu belirtmeliyim ki en zor anlarımda hep kalemime sarıldım, yazarak rahatladım rahatladıkça da yazdım.. Hiçbir zaman kalemimi satmadım, yazdıklarımın sansür kurullarına girmesine izin vermedim. Vermem de.. İşbu sebepten dolayı tam da bu noktada:
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!!!


happiness

Değişik, bambaşka, kelimelerle ifade edilemeyen bi duygu (: Çok farklı, nasıl yani, hemen, şimdi, birden, oluverdi aniden...

Halen inanmıyorum, halen şokun etkisindeyim.. Bambaşka bi rüyanın içinde ne yaptığımı, mantıklı olanın ne olduğunu ayırt etmede hiç ama hiç bu kadar zorlanmamıştım..

Aralığın ilk yazısı böyle kısa olmamalıydı farkındayım ama iki saatlik uyku ile anca bu çıkabildi şimdilik.. Doğum günüsü haftamın ardından gerçek manada yeniden doğmuş olan bu kedi önündeki soğuk kış günlerinin çok güzel geçeceğini şimdiden hisettiren harika gelişmelerin başlangıçlarını keyifle yaşamakta, büyük bi ihtimal yaşadıklarının gerçek olmadığını düşünmekte :)

buçuk...

"Kim ne bulur ne kaybeder, buçuk olsa tam olsa; bu dünya böyle mi döner, çivisi çıkmış oysa... Koftiden şukar dünya..."

Eskiden yorganıma sarılıp içime sinerken artık klavyeme sarılıp, bloğuma siniyorum.. Sinsi bir sanallaşma.. Çok merak ediyorum nereye kadar devam edicek bakalım bu durum?

Üç buçuktan dört ya da dört buçuktan beşteki gibi değil benimkisi iki buçuk :) Evet kesinlikle üç değil; üç olmasına izin vermiyorum çünkü.. İlk ikisi canımı çok acıtmış olduğundan mıdır bilinmez henüz sadece iki buçuk.. Kaçtığın peşinden kovalarcasına, üç olucam ben diye tutturanlar olsa da, gerçek üç henüz ortalarda bulunmasa da buçuk hızla geldi ve kondu badi parmağıma...

"Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim" diyen f.d. misali hızla akan zamanın içinde tuhaf bir süratle yol almakta iken buçuk çıktı meydana.. Benim yarım olarak da düşünebileceğiniz buçuk kişisi son üç haftamın sebebi gibi aslında.. Tanrının yine zor bir dönemimde yanıma gönderdiği bu meleği görmemek gibi durum zaten söz konusu olamayacakken melek olan buçuk epey bi düşüncelere sevketti, sorgulattı bir kez daha bazı şeyleri.. Belki bir en fazla iki ay daha yanımda olacağını bilsem de yine de ayrılmasını hiç ama hiç istememekteyim..

Ağlaması ile içimden parça koparan, gülmesi ile neşeme neşe katan buçuk hanım %50'lerin altında seyreden enerjimi %90'lara çıkarabilme potansiyeline sahip bir yay burcu.. Konuşmadan da bazı şeylerin paylaşılabileceğinin canlı kanıtı olan, çevremdekilerin şaşkın bakışları arasında, arkamdan fısıldaşanların nasıl yanilerini duymazlıktan gelsem de sadece yaşadıklarıma bakarak iyi ki geldin diyorum buçuk.. İyi ki varsın.. Yolun bi süre sonra bambaşka yollara sapacak olsa da yaşattıkların için, birlikte sayıkladıklarımız için, beni kaç yıl geriye götürdüğün için, herşeyden önemlisi omzumun itibarını tekrardan kazandırdığın için gönülden teşekkür ediyorum sana canımın içi...

"Ne saklayacağım şimdi falın bildiğini senden? Olur mu bir canın, buçuğu tamı? İlle velâkin, bilen bilir işin aslını..."

gerçek dostum

"-Benden bahset, bloğunda bi yazın da benim hakkımda olsun..." dedi bikaç saat önce biricik dostum; sevgili bettynin dilime doladığı "köpeğin olsun" cümlesini yapıştırıverdim ben de akabinde kendisine (:

Aslında biricik dostumu anlatmaya paragraflar yetmese de elimden geldiğince bişeyler anlatmaya çalışıcam hakkında.. İlkokul birinci sınıftan beri arkadaşım olan bu zat-ı muhterem son 10 yıldır aralıksız bana tahammül edebilen, kendimden umudumu yitirdiğim anlarda bile bana olan inancını esirgemeyen tek kelime ile mükemmel bir insan başlangıç olarak.
Birlikte çok şey yaşadık, çok olay gördük geçirdik, eminim daha uzun seneler de geçireceğiz ama esas olan birlikte olmadığımız anlarda bile aynı şeyleri düşünmemiz ve bir fırsatını bulur bulmaz da hemen birbirimizden ayrı kaldığımız sürede yaşadıklarımızı paylaşmamız..

Tartışmalarımızda dahi birbirimize olan saygımızı asla kaybetmeden seviyeli siyaset meydanı programları gibi bir çözüme ulaşamadan tartışmayı sonlardırmalarımız mı olsun, birlikte geçirdiğimiz nice güzel istanbul turları mı olsun ya da aramızda kmler varken bile telefondan birbirimize destek oluşlarımız mı olsun hangi birini saymalıyım bilmiyorum.
Kırılmalarımızın en fazla iki bilemedin üç gün sürdüğü, birbirimizin hayatlarında dönüm noktası olan pekçok olayda yollarımızın kesiştiği arkadaşımla tonton birer dede olduğumuzda da dişlerimiz olmadan huysuz ihtiyarlar olarak çok canlar yakacağımızı bilmek gerçekten çok güzel (:

Dürüstçe söylemem gerekirse kırdığım çok oldu kendisini burdan blogger aracılığı ile onlar için özür dileyeyim bari :) Ama her seferinde küçük çocuklar gibi sarılıp barıştık ve şimdi bu satırları yazarken bile nasıl güzel bi duygu olduğunu anlatamam bunun (:

Zamanında kendisini dinleseydim belki şimdi çok daha farklı yerlerde olabilirdim bunun oldukça bilincindeyim ama gel gör ki beceremedim sevgili dostumun tavsiyelerini.. O ise şimdilerde emeğinin karşılığını tamamen alan, oldukça yoğun olmasına rağmen haftada en az bir gününü bana ayırabilen ve desteğini esirgemeyen bir genç ikcı ;) Aşkları olsun, okul hayatı olsun, çalışığı işler olsun her zaman en birinci olan bu şaşkın kişi en son geçtiğimiz temmuz ayında bir ölüyü dirilterek gerçek gücünü bir kez daha gösterdi.. Bugün bu satırları böylesine enerji ile, böylesine geleceğe pozitif bakabilerek yazıyorsam tek sebep kendisidir..

Sürgün şehrine taşındığımda yapayalnız kalacağımı düşünürken kaderin cilvesi gerçekleşti ve tam yanıbaşıma taşındı o da.. Yaşadığımız kötü şeyleri öylesine güzel şeylere dönüştürebilmeyi başardık ki bundan sonra dünyanın iki ucunda dahi olsak bizi birbirimizden hiçbir şeyin ayıramayacağını bilmek inanın harika bir duygu..

Başında bi ton iş var biliyorum, gerçek bir matematikçi iyi bir satranç ustası olduğunu da biliyorum, ama hareket kabiliyetin öylesine geniş, uygun karşı hamleyi planlama yeteneğin öylesine muazzam ki benim de dualarım eklenince her türlü zorluğu aşıcaksın emin ol arkadaşım.. Herkesin hayatında sahip olmayı isteyeceği senin gibi bir dosta inan daha fazla ne diyebilirim bilemiyorum. Hep böyle kal, değiş ama tam da şimdilerdeki gibi değiş (değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir di mi :) zaten mayan öyle bir sağlam ki seni değiştirmeye çalışanı sen değiştirirsin..

Desteğin için, inancın için, tahammülün için, sabrın için binlerce kez teşekkür ederim sana.. İçindeki enerji ve kalbindeki o saflık hiçbir zaman eksik olmasın. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir hayat dilerim sana...

on a trip

Her zamanki gibi cam kenarında oturmuş etrafı izleyerek gidiyorduk; tam da gönül bağımın olduğu semtlerden birine giriş yaptığımız anda farkettim durumu.. Hangi ara olmuştu? Nasıl yani? soruları doldu bi anda kafamın içine.. Birileri hızla yol almakta; sessiz dönüşüm projesini tüm hızıyla ilerletmekteydi ve ben de bu ekim sabahı sanki ilk defa öğreniyomuşçasına şaşırmaktaydım ne garip... Fonda çalan şarkının da etkisiyle derin bir iç çekerek göz göre göre dedim göz göre göre...
Eserlerinizden memnun olmalısınız dedim yılların fırsatı ele geçmiş 945'lerden beri gelen o büyük görkem vaadeden, özenti, sonradan görme, kısa yoldan köşeyi dönüp yollarını bulan bu zat-ı şahaneleri elbette mutlu olmalıydılar!
Dönüşümün her türlüsünden nefret eden benimse içim sıkışmakta dikta ile gelen dönüştürülmeye ise kuracak cümleler bulamamaktaydım..
Bunlar aklımdan geçerken hızla uzaklaştı içinde bulunduğum otobüs ve bir başka sevdiğim semte giriş yaptı; bu sefer de bir binanın duvarına asılı ilan dikkatimi çekti: "Bodrum'a Bekar Turu" yazıyodu ilanda ve hemen altında fiyat olarak da 280 TL belirtilmekteydi kocaman puntolarla..
Sıradan bir insanın gülüp makara yapacağı bu ilanla ben neden dalga geçememekteydim? Üstüne üstlük az önce aklıma gelenler dallanıp budaklanmış ve içimden dökülen kelimeler bu kadar mı düştük olmaktaydı şimdi.. Gerçekten de yazık oluyodu bize, bitsin artık şu yolculuk da sigaramı ateşlesem hemen diye mırıldandım..
Yolculuğun bitmesine dakikalar kala o şirin evin önünden bir kez daha geçtik.. Otobüslere el sallayan Özer Amca yoktu yine ama resmi olanca sevecenliği ile camda asılıydı biraz önce aklımdan geçirdiklerimin şiddeti hafiflemiş yerini acı bi gülümsemeye bırakmıştı.. :)
Çivisi çıkmış şehrimde değersizlikler bir bir kocaman tabelaları ile yükselirken Özer Amcanın camındaki resmi bana istediğim gücü vermişti yine..
İyice bi demlenmek lazım şimdilerde Can Babayı anıp bize bunları yaşatanlara okkalı küfürler sallayarak.. Şimdilerde başka alemlerde olan ama zamanında güzel işler yapan biri de ne güzel söylemiş: "meydan önüne dizilecek ve alınacak ifadesi ile kalbim ak da pak da desen yüzünden yansır pisliğin!.." mısralarını... :)

eksik eylüllerin geciken yağmurları

"teskin etmeyecekti o sonbahar beni ne seni ne de beni
çünkü eylülü biraz eksikti yağmurlarım gecikti..."


Sayılı, güzel pazarlardan biriydi.. Üç akşam öncesinin şokunu henüz atlatamamış belki de kolay kolay atlatamayacak olan biri olarak tek kaçış yolu içimi boşaltmak çıkar yol gibi gözükmüştü; hem eski bir dost dememiş miydi "-Ne gam kalır, ne kasavet..." diye?

Ters köşe olarak uyanmıştım pazar sabahı; hazırlanırken, evden çıkarken, yolda yürürken hep son dakikada bişey olacak gibime geliyodu nedense.. Olmadı, en nihayetinde karşılaşmıştık işte (:

Kısa süreli garip bir şaşkınlık ilk yarım saat.. Oysa bunun da uzun süreceği vardı yine aklımda haftalardır.. Karnı tok iki medeni insan Kadıköy sokaklarında ağır adımlarla yol almaya başlarlarken sokakların büyüsü katlanmakta, ilginçtir havada ise bir tuhaflık hissedilmekte, güneş ve ısıran bir rüzgar ilerleyen dakikalarda atıştırmaya başlayacak yağmuru haber vermekteydi sanki.. Uzun uzun konuşan iki kişiden ben olanı aslında uzun uzun susmakta bir kez daha içine atmaktaydı.. Yağmur damlaları başlayınca aynı şemsiyenin altında birkaç adımla hızla uzaklaştık güzelim sahilden... Artık gün bitiyordu ne de çabuk geçmişti zaman :(

Hava kararmış, dört saatlik bu filmin galası sona ermeye başlamıştı, otobüsün en arka koltuğuna oturduğumda fonda çalan şarkı ve mavi ışıklı köprünün etkisi ile film kare kare gözümün önünde canlanmakta, filmin adını ise "Ne olacak şimdi?" koymaktaydım.. :(












you

Kimselerin bilmesi gerekmeyen ama herkesin duymasını da istediğim ilginç bi duyguymuş epeydir unuttuğum.. Bir tepkisi ile içimin sıkıştığı, günün her anı benimle birlikte olan, ara sıra burcumun özelliğinden dolayı patavatsız bir cümle kurarak istemeden incittiğimi düşündüğüm, boşluğa dalıp sürekli tebessüm etmemi sağlayan sana nasıl teşekkür etmeliyim bilemiyorum.. İkimizin de zor bir döneminde, tesadüf sonucu tanışmalara asla inanmayan bana umut ışığı olan, beni bu denli anlayabilen, kendi derdini öteleyip araya benimkini de sıkıştıran sana sayfalar dolusu yazmak bile az aslında.. Nehirde yüzen iki balığın suyun akışında müzik dinleyerek ağır ağır ilerlemesine bizzat tanık oluyorum son birkaç aydır.. Oltalardan ve ağlardan öyle güzel manevralarla kaçmaktayız ki balıkçılara karşı kazandığımız bu zaferler birbirimize olan inancımızı doruğa çıkartmakta..

Ve sonra sen geliyosun, tesadüf o ki tam da yolculuğunun başladığı sırada bu satırlar dökülüyo içimden.. Eminim şu dakika yanımda olsan söyleyemeyeceklerimi fırsattan istifade buraya döküp benim için ne kadar değerli olduğunu, dün gece birkaç hafta görüşemeyeceğimizi söylediğinde gözlerimin nasıl dolduğunu, yatağa yattığımda o birkaç hafta sensiz ne yapacağımı düşündüğümde suratımda oluşan ifadeyi bilmeni istediğim için yazıyorum bunları bitanem.. Hiç büyümeyip daima çocuk kalmak isteyen bana yine benim gibi olan seni buluşturduğu için yaratıcıya ne kadar şükretsem az... Her şey seninle anlamlı ve seninle muhteşem bebek :) Nolursun hiç bitmesin bu masal, nolursun oku ve düşün bunları...

25 & dreams

Demek böyle dönülüyormuş 25; bilincin yerinde, sınırların çizilmiş, bir o tarafa bir bu tarafa dönüp durmaya bile fırsatın olmadan hızla akıp geçiyormuş.. Bundan sonrası için olabilecekleri düşünerek tedirgin, anı yaşayıp zevk almaya çalışarak şaşkın ve ardında bıraktıklarını düşünürek üzgün... 25 böyle ise eminim 50 çok daha berbattır 50 sonrasını ise düşünmek bile istemiyorum şimdiden.. :(
Rüyalar harıl harıl dengelemeye çalışmakta herkesinkinden çok daha geniş olan bilinçaltımı; uykusuzluk da eklenince aşırı yüklemeye maruz kaldı zavallı. Kimilerine garip gelse de en fenasından en muhteşemine kadar severim rüyalarımı malum narsistlik diz boyu (:
Sürekli olarak çok daha ilginç günlerin yolda olduğu gibi bi düşünce hakim son dönemde.. Yaralar hızla sarılmakta ancak kabuk bağlamasının biraz vakit alacağı da aşikar...
Sımsıkı sarılarak bir mücadeleye girdim daha öncekilere hiç ama hiç benzemeyen bakalım ne zaman ulaşıcam bu duygunun tepe noktasına? Dolu gibi ama yeterince de dolu değilim henüz, temiz uykunun ardından sıfırlanmasa da azalıyo acılar... Sonra azaldığı yerden tekrar haliyle :)

İzlemekte olduğum film halen devam ediyo.. Pürdikkat olmasa bile bu yoğunlukta bir yolunu bulup takip ediyorum.. Dünyayı sağlam gösterim mekanı seçmiş olmalılar... Büyük gösterinin hikaye ve kurgusu süper olduğundan oyuncuların yaptığı acemiliklere gülüp geçiyorum çoğu zaman bakalım ne kadar ileri gidebilecek bu densizler?

Son olarak umduğum gibi giderse eğer bu defa fazla uzak değil sanırım beklenen günlerle beraber yapılacak büyük kutlamalar. Nötr halimde dökülen bu satırlar bakalım birkaç ay sonra nasıl bir ruh haliyle okunacak...

multiple choice

Birden belirdiler; beklenilmeyen zamanda demek istemiyorum ama hıza pek yer olmadığı için hayatımda afallar gibi oldum son haftalarda.. Hikayelerimi dinlemeden kendilerininkini anlatmaya başladılar durmaksızın... Sanki sözleşmiş gibiydiler hepsi karşılarındakini anladığını sanmakta.. Kaçın kurrası olduğum o küçük akıllarına gelmediğinden güzel eğlence çıkmıştı bendenize :) Böyle bir dönem daha hatırlıyorum aslında birkaç yıl önce, hani sonu kötü bitmişti onun bakalım bunun sonucu nerelere varacak?.. Sonbahara doğru yağmurları bekliyoruz cümlesi anlam kazanabilecek mi göreceğiz.. Ne olursa olsun sınav en nihayetinde; her zamanki gibi çoktan seçmeli... Oysa yorum katılamayan tiptir bildiğiniz gibi çoktan seçmeli olanlar; gri alanların az, siyahla beyazın ise yoğunlukta olduğu.. Tesadüfler de sıklaştı bu ara nedense hepsi aynı dönemde yine.. Henüz dejavular ve tesadüfler için biraz daha vakit var gibime geliyodu demek ki gerçekten bir hızlanma mevcut... Şarkılardan yardım istenilen böyle anlarda cılızca bir cümle çıkıvermekte kendi başıma kalabildiğimde:
- Müzikçi gönder ortaya farklı bişeyler fon müziği bulmak güçleşmeye başladı...

Bir sene...

Alelacele toparlanmaya çalışmak, paçaların tutuşması ve haliyle panik... Her zamanki gibi gereksiz ve de anlamsız ama malum elde olmayan sebeplerden dolayı... Sanırım yıllar geçse bile hiç değişmeyen özelliklerimden bir tanesi bu; diğerleri gibi bunu da takmama huyum bu gibi durumlarda zorluyor halen!..
En son yazımda bahsettiğim oyuncağım ile cebelleşip duruyorum son iki haftadır, aslında şimdilik aramız gayet iyi umarım bu da kaybolmaz diğerleri gibi... Yaşım ilerledikçe daha titiz davranıyorum elbette, kaybetme duygusunu unutmuş değilim epey sıkıntılı günlerdi... Biraz ondan az bişey de şundan olsun gibi bir durumun söz konusu olmadığı, gayet net olan ve şimdilik iyi giden bu süreç bakalım nasıl devam edecek?



hamiş: Dile kolay tam bir yıl olmuş peki boş mu? Hayır kesinlikle boş değil :) ama biraz uzun kabul ediyorum onu :)

Oyuncak...

Şöyle uzunca zamandır bir oyuncak gerekiyordu, sıkıntıdan patlamak üzere iken oyuncağımı bulabilmem için dostlarım yardımcı oldular sağolsunlar.. Sıradan kedilerden olmadığım için oynayacağım oyuncakların da farklı olması gerekiyor haliyle.. Bu arada lütfen şaşırmayın kaç yaşına gelmiş halen oyuncak ile oynuyorum diye, yaşı yoktur bunun bilirsiniz işte :) Zaten son oyuncağım bir türlü uzanamadığım bir yere kaçmıştı ne yazık ki oradan almaya çabalayıp yardım edenim dahi olmamıştı.. Epey üzülmüştüm haliyle ama sonra geçti üzüntüm.. "Yaşlandıkça çocuklaştı..." derler ya hani akıllarını seveyim onların ben halt etmişler hepsi!! Neden kimse şu açıdan bakmak istemez ki; oyuncakları bırakmamış olsaydık belki şu an böylesi sıkıcı ve anlamını yitiren kişiler olmazdık günümüzde. Bu sosyal mesajımın ardından bir de itirafta bulunursam eğer; paylaşmayı hiç ama hiç sevmem ben oyuncaklarımı, kusura bakmasın hiç kimse... Paylaşılınca daha güzel olur felsefesini benimseyenlere yazımın sonundaki zurnayı işaret etmek durumundayım. Toparlarsam tanrım kimseyi oyuncaksız ona bağlı olarak hayal kurma oyunlarından mahrum bırakmasın... Yazının sonuna gelip zurna çıkmadı diyenler, hayal kurmaktan yoksun olup, sığ düşünenler hepiniz düğün bittikten sonra zurnayı alın ve sokun bir taraflarınıza!..

Kedinin blog ile imtihanı!

Ben de bloglandım hadi hayırlısı vatana millete :)
Uzunca bir süredir aklımda olanı yapabildiğim için sevinç doluyum gibi biraz. İlk yazı aceleye gelince de bu şekil oldu aniden dökülenlerle... Hiç olmamasından iyidir elbette lakin gönül ister ki daha sağlam bir yazı; haliyle o işe de ilerleyen dönemde ağırlık verip sıkacağız artık bir taraflarımızı..

Sisteminizde Flash Player 10 kurulu değil :(