Twitter
RSS

Winnie the Pooh & Eeyore


Yaklaşık üç yıl önce karşılaşmıştı Winnie ile... Doğum günlerinin aynı gün olduğunu öğrendiğindeki bakışları kelimelerle ifade edemeyeceği kadar mutlu etmişti onu. Tam da bir akşam önce İstanbul'daki en sevdiği caddelerden birinde arkadaşı ile otururken gene hayatın boktanlığına saydırmış ve doğum günlerinin kendisi için hiçbir anlamı olmadığını düşünmüştü oysaki... Winnie ile olan ilişkisi birkaç gün içinde hayatında daha önce hiç de hissetmediği duygular yaratmış, o çok söylenen "midede kelebeklerin uçuşması" durumunu iliklerine kadar hissetmişti. Winnie, ses tonundan duruşuna, saçlarından tenine bütünüyle yirmi seneden fazladır hayallerindeki prensesti... Eeyore, dürüstlüğü ve masumluğuyla Winnie'yi etkilemişti. Oysa Winnie, o kadar da kolay etkilenecek biri değildi gerçekte ama Eeyore'daki şeytan tüyü bir şekilde aklını çeldirmişti işte..

Birlikte yürüdüklerinde etraflarına yaydıkları enerji herkesi kıskandıracak türdendi. Eeyore, halinden o kadar mutluydu ki sabreden dervişin sonunda muradına ermesi deyiminin boşa söylenmemiş olduğunu, hayatta herkesin ruh eşini bulacağı söyleminin dibine kadar doğru bir şey olduğunu düşünüyordu. Ve ilk başlarda bu durum Eeyore için gerçek olduğuna inanamayacak kadar farklı, her gününün rüyada geçmesi kadar düşsel bir şeydi...

Bir seneyi bulmadan hayalini kurduğu birçok şeyi gerçekleştirmiş, o somurtkan, asabi en ufak bir olumsuzlukta parlayan Eeyore gitmiş yerine mutlu, geleceğe umutla bakan, hiçbir kötü durumun sarsamayacağı biri olup çıkmıştı... O kadar güçlenmişti ki iş hayatında da imkansızı başarmıştı. Ancak hesap etmediği bir durum vardı ki Winnie'nin ailesi bu birlikteliğe pek de sıcak yaklaşmamaktaydı... Winnie bu konudan oldukça rahatsız olsa da Eeyore ile olan ilişkisini sürdürmeye devam etti çünkü Eeyore daha öncekilerden farklı olarak tüm saflığı ve masumluğu ile ona değer veriyordu ayrıca birlikte geçirdikleri tüm anlarda da Winnie gerçek anlamda mutluluğu hissediyordu ve bu, paha biçilemeyecek bir değerdi günümüz dünyasında...

İkinci senenin sonuna doğru Winnie günümüz dünyasında paha biçilemeyecek olan değerin daha farklı şeyler olduğuna dair mantıksal düşünce yapısının güdümünde hızla ilerlemeye başlamış, Eeyore ise yoğun iş temposunda, yaşadıklarını doğru dürüst analiz edemeden, hayatı akışına bırakmış bir şekilde ilerlemekte; Winnie yanında olduğu sürece aşamayacağı hiçbir güçlüğün olmayacağına dair inancı tam bir şekilde yaşayıp gitmekteydi. Ama gözden kaçırdığı şey olan "Winnie'nin yanından ayrılma ihtimali" ona olan sırılsıklam aşkı nedeniyle Eeyore'un görüş alanına bir türlü giremiyordu!.. Lakin vakit geçmekte olup Winnie, Eeyore'un doğru kişi olup olmadığını, onu gelecekte mutlu edip edemeyeceğini çoktan sorgulamaya başlamıştı bile...

Oysa bu süreçte Eeyore, Winnie ile gelecekte olan ciddi planını ailesiyle paylaşmış, işi ile ilgili sorunu çözdüğü an aralarındaki ilişikiyi resmiyete taşıyabileceklerini düşünüyordu tüm saflığı ile... Aynı dönemlerde işyerinde yaşadıkları Eeyore'u oldukça üzmekte, Winnie ile olan ilişkisini sarsmaktaydı. Eeyore bu işe ilk başladığı günden beri mutsuz olmasına rağmen Winnie ile kuracağı geleceği düşlemiş, belki normalde bir gün bile tahammül edemeyeceği kişilerin arasında bir buçuk seneden fazla dayanmıştı. Fakat son yaşadığı durumlar onu artık bulunmak istemediği bu yerde tutamayacak bir noktaya getirmişti... Gel zaman git zaman Eeyore, onu oldukça huzursuz eden işinden ayrılmış ve hayattaki önemli dönemeçlerinden birinin tam da başında yani en savunmasız olduğu bir anda Winnie'den daha önce hiç de duymadığı sözler işitmiş, kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırarak yüzyılın ulaşım araçlarından birine binmiş ve 12 senedir içinde olduğu 12 metrekarelik hücresine geri dönmüştü.. Üç seneye yakın süren rüyadan şiddetli bir tokatın tombul yanaklarında patlaması ile şoka girerek uyanan Eeyore, uzunca bir süre bu şoktan çıkmamaya yemin etmiş, hayata ve kadınlara olan inancını tamamen yitirmiş, gerçek aşk denilen şeyin aslında bir oksimoron olduğunu tam anlamıyla idrak etmişti...

Eeyore için artık tek bir dua vardı o da tanrının tekrar Winnie'sini ona bağışlaması... Birçok aile büyüğünün ölümüne tanıklık eden Eeyore için hayattaki bu son tecrübesi ölümden bile daha fazla can acıtıcı bir şeydi kesinlikle. Winnie'si ile en kısa sürede eskisi gibi olabilmeyi dileyen Eeyor'un bir diğer temennisi de sofrasındaki salatanın domatesinden, en sevdiği renk olan laciverti her görüşünde Winnie'nin aklına düşmesi ve tıpkı çok acıyan kalbi gibi Winnie'nin de kalbinin sıkışıp onunla birlikte yaptıklarını düşünmesi... Tüm bunları dilerken de Eeyore, Winnie'nin hediyesi olan kolundaki saate bakıp akrep ile yelkovanın kavuşması için gereken sürenin ne kadar olduğunu hesaplamaktaydı... Saatinin camına yumuk parmaklarıyla dokuna dokuna...

faster

1 yıl olmuş... Çok olmuş... Umarım bir daha açmam bu kadar arayı...
Çok önemli şeyler oldu geçtiğimiz bir yılda, daha da önemlileri olacak gibi gözüküyor şimdiden. Ben ise oldukça yorgunum aslında.. Çevremdekiler çok anlamasalar da sindirilmesi çok kolay olmayan şeyleri yaşadım ve halen de yaşıyorum. Kendime çok az denecek kadar vakit harcıyor, odamda haftada bir gün zor kalabiliyorum artık. Ama çok da şikayetçi değilim bu durumdan. Çünkü hayatımı adadığım insan beni oldukça güçlü kılıyor.. Dolayısıyla da "keşke"lerim olmuyor pek fazla.. Tek sorun çok hızlı olması herşeyin, çok çok hızlı hem de... Yetişmek imkansızlaşıyor genelde, kaçırmam dediğim şeyleri kaçırabiliyorum...
Mutluyum herşeye rağmen, şükürler olsun ki güzel gidiyor. Şimdilik bu bikaç satır yetsin sizlere devamı önümüzdeki aylarda daha sakin bir kafayla gelir umarım.
Yalan dört nala gider. Hakikat ise adım adım yürür, fakat yine de vaktinde yetişir demişler;
"mieux vaut tard que jamais" değil miydi zaten mottomuz? :)

shortcut

Zaman kayıp giderken bazen ağırdan, çoğu kez hızla; oksijen bulamayacak bi dünyaya doğru hızla akarken doyumsuz isteklerimizi tamamlamaya çalıştığımız esnada, uzaklardan onun salladığı eli slow motion görmek, ve de deja vu...
Yorgunluk ve stresin duvardan duvara vurduğu kedi baskı altında olduğu bi dönem geçirmekte, işindeki sallantılardan sağ çıkmaya çabalamaktadır. Hayat destekçisi, bitanesi ile geleceğe yönelik planlamalar yapmak istemekte ancak bu da o kadar kolay olmamaktadır.
Zor bir dönemdir, gelip geçicidir diye düşünmekte, yaşadığı güzel anların tadına varmaya çalışmakta, bu esnada fonda ise sağlam grup "piiz"den "tatlı uykular" tekrar tekrar çalmaktadır...

smart casual

Uzunca bir aranın ardından mart ayını boş geçmemek, iki satır bişiler karalamak ve içimi dökmek adına burdayım arz ederim (:

Köprünün altından sular akmaya devam ederken, hayat da aynı hızıyla akıp gitmeye devam etti son 1 aydır... Birçok şeyi aynı anda aynı seviyede ilerletmeye çalışmak, arada bazı şeylerin patlar gibi olması, hatta yer yer patlaması ama tüm bunların hayatın bir parçası olduğu gerçeğini kaçırmadan yaşamak, yer yer isyan etmek, sonra bu hatayı anlamak ve tekrar düzelmek... Gibi gibi...

Ama tüm bunların oluşu esnasında bana oldukça güç veren bir yoldaşın varlığı, mutsuz anımda onun gülümsemesi, sarılması sıkı sıkı... Herşeyin bi kenra itilip bulutların üzerine doğru yolculuk o andan itibaren...

Gelecekle ilgili planlar bu ara epey bi düşündüğüm konu, işin işinden çıkmak zor gibi gözükse de canına yandığım hayatta başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını öğrenebilmiş bir kediyim ben... Zor olan tesadüfen karşılaşmaktı... Birbirini bulmayı başarabilen iki insanın önünde hiç bir engelin olmaması gerekli...

Her şey çok ama çok güzel kısacası, iş ve aile ile ilgili tüm zorluklara karşın sağlam ve de iliklerime kadar gerçekten yaşadığımı hissettiğim bi dönem. Dilerim hep böyle devam eder, ve dilerim nazara gelmez...

p.s.: seni çok ama çoook seviyorum prenses :-*

another day in paradise

Başladığım yerde değilim; bu kesin peki ya öyleyse nerdeyim? Yarın bigün sıfıra sıfır elde var sıfır demek, anlamsızlıklarda anlam bulmaya çalışmak, susmak, düşünmek, düşünmek...

Ne çok düşünür, ne çok hayallere dalardım... Şimdilerde çok zor, hem de çok... Eski alışkanlıkları tamamiyle yitirmemek, son kaleyi düşürmemeye çalışmak, ya da akışına bırakmak... Seçimlerimizle yaşıyoruz klişesi... Şubata da başladık hadi hayırlısı.. Hiç olmadığı kadar şaşkın, hiç olmadığı kadar kavram kargaşasına düşmüş bi kedi... Nereye gidiyorum?

Düşünüp de düşündüklerini söyleyememek, dilinin ta ucuna kadar gelip gülümsemek ve anlamasını beklemek... Zor işlermiş... Sürdürmesi başlatmaktan çok daha zor, bile bile lades demesi ise şu üç günlük dünyada acaba doğru olan mı diye düşünmekten çok daha fecisi...

Güzel şeyler.. Evet yiğidi öldürdük ama hakkını yemeyelim yine de... Bakalım hangi denize yolculuk prenses ile?..

ars longa vita brevis

Yine son anda hatırladım.. Oysa ne kadar çok düşünürdüm çok değil şundan 7 ay öncesine kadar... Ne kadar çok hayal kurardım... Saniyeler içinde düşünüyor, saniyeler içinde karar veriyorum son zamanlarda.. Çok hızlı gitmek, zamana ayak uydurmak bana göre olmasa da yaşadığımız yalan hayatta ayakta durabilmek için böyle olmak gerekiyor... Ne saçma...

Başkalaşım geçiren hayvanlara dönsem de özüm halen 7 ay önceki kedi... Çünkü çok çok iyi biliyorum yaratılan sanal dünyanın rollerini tüm hünerleri ile oynamaya çalışan gereksiz yaratıklar olduğumuzu... Samimiyet ile yapmacıklığın çok iyi farkına varan ben bile yoğunluktan dolayı kaçırabiliyorum bazı şeyleri ne tuhaf :( Oysa bu satırları ne kadar umut dolu, ne kadar yaşama sevinci hissettiğim bi günde gayet sağlam kafa ile yazıyorum..

Çok iyisin dediklerinde beni tanımadıklarını, çok başarılısın dediklerinde ise ne kadar kör olduklarını düşünüyorum çoğu kez.. En çok bileni bile benim yanımda solda sıfır kalan dedikodu kumkumalarının arasında onlara benzememek için elinden geleni yapan, yer yer arada onlara benzeme rolü yapan, ama genelinde iyimserliğimi kaybetmemeye çalışan bir süreçteyim...

Gündemi takip etmede oldukça zorlandığım, sevdiğim şeylerden onun uğrunda ödün verdiğim, sonrasında pişman olmamayı dilediğim, entel dantel işlerimi iyicene boşladığım ancak bu arada iliklerime kadar yaşadığımı hissettiğim garip bi dönem işte..

Birilerinin senaryolarının başarı ile uygulamada olduğunu gördükçe yüreği sıkışan, çok sevdiğim siyasetin aynı boktanlığı ile devam ettiğini göz ucu ile görebildiğim, büyük oyunu göremeyip de yorum yapanların ağzına burnuna iki tokat çarpmak istediğim, zamanında o yorum yapanların yanından kaçabilmek uğruna elimden geleni yapan kendimi hayat gailesinde aşkımla bir ömür geçirebilmek uğruna sabır ederken bulduğum tuhaf bi dönem işte...

"Gittiği yere kadar"ı son birkaç aydır yaşam felsefesi yapmış, zamanında sabretmesinin en büyük ödülünü fazlası ile almış bu kedi bakalım önümüzdeki aylarda ne durumda olucak? Heyecan içinde gelişmeleri bekliyor ve asla unutmuyoruz: Leblebi hoştur tek tek yiyene, eşek boku dayanmaz avuç avuç yiyene :)

pembe mandal :)

İlk yarısı idare eder ikinci yarısı ise muhteşem olan bir senenin ardından hiç olmadığım kadar huzurlu, hiç olmadığım kadar mutlu bir seneye merhaba diyorum evet :) Umarım bütün bir yıl bu şekilde geçer..

İnanılmaz hızlı ama bir o kadar keyifli bir dönem sürmekte olan bu kedi tüm benliğiyle yaşadığını hissetmekte bu ara aman tahtaya vuralım lütfen (: Kelimelerin yetmediği, ifade güçlüğü çekilen bu dönemde tüm anlamsızlıklar anlam kazanmakta ve her saniye muhteşem bir anı olarak tarihe kazınmakta şükürler olsun..

Sıkıntılar yok mu; elbette var, çoğu zaman da olacak elbette ancak o kadar güzel, o kadar hoş duygular ki bitanesi bile göze batmamakta, pembe mandalım olanca muhteşemliği ile bana tüm desteğini vermekte olduğundan geri kalan herşey önemsiz geri kalan her sıkıntı geride kalmaktadır :) Ayrıca zamanın ünlü dizilerinden birindeki replik de haklılığını perçinlemekte: "Sabahlar hep olmaktadır.. Sabahlar hep olmakta..."

Bütün bu ahval ve şerait içinde kediye önemli vazifeler düşmekte olduğundan ve ayrıca kedi belirli özgürlüklerinden kısıtlanma gibi bi durumla karşı karşıya olmasından dolayı biraz gerilmekte, ama o kadar da olsun beaa diyerek şükürlerine devam etmektedir.. :)

Uzun lafın kısası, kuşlar, çiçekler, kelenbekler güzel şeylerdir :) Bu mutluluk sadece bu yıl değil bir ömür boyu sürsündür, sabretmekten dervişe bağlayan kedi sabrının sonunda tahtına prensesi ile kurulmuş olup, şehr-i istanbul'da dillere destan bir masal tüm muhteşemliği ve tüm gerçekliği ile yaşanmaktadır. Kıskananlar çatlasındır ayrıca vur patlasın çal oynasındır :)








Sisteminizde Flash Player 10 kurulu değil :(