Twitter
RSS

smart casual

Uzunca bir aranın ardından mart ayını boş geçmemek, iki satır bişiler karalamak ve içimi dökmek adına burdayım arz ederim (:

Köprünün altından sular akmaya devam ederken, hayat da aynı hızıyla akıp gitmeye devam etti son 1 aydır... Birçok şeyi aynı anda aynı seviyede ilerletmeye çalışmak, arada bazı şeylerin patlar gibi olması, hatta yer yer patlaması ama tüm bunların hayatın bir parçası olduğu gerçeğini kaçırmadan yaşamak, yer yer isyan etmek, sonra bu hatayı anlamak ve tekrar düzelmek... Gibi gibi...

Ama tüm bunların oluşu esnasında bana oldukça güç veren bir yoldaşın varlığı, mutsuz anımda onun gülümsemesi, sarılması sıkı sıkı... Herşeyin bi kenra itilip bulutların üzerine doğru yolculuk o andan itibaren...

Gelecekle ilgili planlar bu ara epey bi düşündüğüm konu, işin işinden çıkmak zor gibi gözükse de canına yandığım hayatta başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını öğrenebilmiş bir kediyim ben... Zor olan tesadüfen karşılaşmaktı... Birbirini bulmayı başarabilen iki insanın önünde hiç bir engelin olmaması gerekli...

Her şey çok ama çok güzel kısacası, iş ve aile ile ilgili tüm zorluklara karşın sağlam ve de iliklerime kadar gerçekten yaşadığımı hissettiğim bi dönem. Dilerim hep böyle devam eder, ve dilerim nazara gelmez...

p.s.: seni çok ama çoook seviyorum prenses :-*

another day in paradise

Başladığım yerde değilim; bu kesin peki ya öyleyse nerdeyim? Yarın bigün sıfıra sıfır elde var sıfır demek, anlamsızlıklarda anlam bulmaya çalışmak, susmak, düşünmek, düşünmek...

Ne çok düşünür, ne çok hayallere dalardım... Şimdilerde çok zor, hem de çok... Eski alışkanlıkları tamamiyle yitirmemek, son kaleyi düşürmemeye çalışmak, ya da akışına bırakmak... Seçimlerimizle yaşıyoruz klişesi... Şubata da başladık hadi hayırlısı.. Hiç olmadığı kadar şaşkın, hiç olmadığı kadar kavram kargaşasına düşmüş bi kedi... Nereye gidiyorum?

Düşünüp de düşündüklerini söyleyememek, dilinin ta ucuna kadar gelip gülümsemek ve anlamasını beklemek... Zor işlermiş... Sürdürmesi başlatmaktan çok daha zor, bile bile lades demesi ise şu üç günlük dünyada acaba doğru olan mı diye düşünmekten çok daha fecisi...

Güzel şeyler.. Evet yiğidi öldürdük ama hakkını yemeyelim yine de... Bakalım hangi denize yolculuk prenses ile?..

ars longa vita brevis

Yine son anda hatırladım.. Oysa ne kadar çok düşünürdüm çok değil şundan 7 ay öncesine kadar... Ne kadar çok hayal kurardım... Saniyeler içinde düşünüyor, saniyeler içinde karar veriyorum son zamanlarda.. Çok hızlı gitmek, zamana ayak uydurmak bana göre olmasa da yaşadığımız yalan hayatta ayakta durabilmek için böyle olmak gerekiyor... Ne saçma...

Başkalaşım geçiren hayvanlara dönsem de özüm halen 7 ay önceki kedi... Çünkü çok çok iyi biliyorum yaratılan sanal dünyanın rollerini tüm hünerleri ile oynamaya çalışan gereksiz yaratıklar olduğumuzu... Samimiyet ile yapmacıklığın çok iyi farkına varan ben bile yoğunluktan dolayı kaçırabiliyorum bazı şeyleri ne tuhaf :( Oysa bu satırları ne kadar umut dolu, ne kadar yaşama sevinci hissettiğim bi günde gayet sağlam kafa ile yazıyorum..

Çok iyisin dediklerinde beni tanımadıklarını, çok başarılısın dediklerinde ise ne kadar kör olduklarını düşünüyorum çoğu kez.. En çok bileni bile benim yanımda solda sıfır kalan dedikodu kumkumalarının arasında onlara benzememek için elinden geleni yapan, yer yer arada onlara benzeme rolü yapan, ama genelinde iyimserliğimi kaybetmemeye çalışan bir süreçteyim...

Gündemi takip etmede oldukça zorlandığım, sevdiğim şeylerden onun uğrunda ödün verdiğim, sonrasında pişman olmamayı dilediğim, entel dantel işlerimi iyicene boşladığım ancak bu arada iliklerime kadar yaşadığımı hissettiğim garip bi dönem işte..

Birilerinin senaryolarının başarı ile uygulamada olduğunu gördükçe yüreği sıkışan, çok sevdiğim siyasetin aynı boktanlığı ile devam ettiğini göz ucu ile görebildiğim, büyük oyunu göremeyip de yorum yapanların ağzına burnuna iki tokat çarpmak istediğim, zamanında o yorum yapanların yanından kaçabilmek uğruna elimden geleni yapan kendimi hayat gailesinde aşkımla bir ömür geçirebilmek uğruna sabır ederken bulduğum tuhaf bi dönem işte...

"Gittiği yere kadar"ı son birkaç aydır yaşam felsefesi yapmış, zamanında sabretmesinin en büyük ödülünü fazlası ile almış bu kedi bakalım önümüzdeki aylarda ne durumda olucak? Heyecan içinde gelişmeleri bekliyor ve asla unutmuyoruz: Leblebi hoştur tek tek yiyene, eşek boku dayanmaz avuç avuç yiyene :)

pembe mandal :)

İlk yarısı idare eder ikinci yarısı ise muhteşem olan bir senenin ardından hiç olmadığım kadar huzurlu, hiç olmadığım kadar mutlu bir seneye merhaba diyorum evet :) Umarım bütün bir yıl bu şekilde geçer..

İnanılmaz hızlı ama bir o kadar keyifli bir dönem sürmekte olan bu kedi tüm benliğiyle yaşadığını hissetmekte bu ara aman tahtaya vuralım lütfen (: Kelimelerin yetmediği, ifade güçlüğü çekilen bu dönemde tüm anlamsızlıklar anlam kazanmakta ve her saniye muhteşem bir anı olarak tarihe kazınmakta şükürler olsun..

Sıkıntılar yok mu; elbette var, çoğu zaman da olacak elbette ancak o kadar güzel, o kadar hoş duygular ki bitanesi bile göze batmamakta, pembe mandalım olanca muhteşemliği ile bana tüm desteğini vermekte olduğundan geri kalan herşey önemsiz geri kalan her sıkıntı geride kalmaktadır :) Ayrıca zamanın ünlü dizilerinden birindeki replik de haklılığını perçinlemekte: "Sabahlar hep olmaktadır.. Sabahlar hep olmakta..."

Bütün bu ahval ve şerait içinde kediye önemli vazifeler düşmekte olduğundan ve ayrıca kedi belirli özgürlüklerinden kısıtlanma gibi bi durumla karşı karşıya olmasından dolayı biraz gerilmekte, ama o kadar da olsun beaa diyerek şükürlerine devam etmektedir.. :)

Uzun lafın kısası, kuşlar, çiçekler, kelenbekler güzel şeylerdir :) Bu mutluluk sadece bu yıl değil bir ömür boyu sürsündür, sabretmekten dervişe bağlayan kedi sabrının sonunda tahtına prensesi ile kurulmuş olup, şehr-i istanbul'da dillere destan bir masal tüm muhteşemliği ve tüm gerçekliği ile yaşanmaktadır. Kıskananlar çatlasındır ayrıca vur patlasın çal oynasındır :)








the dark side of the moon

Karışık anlardan biri ile karşı karşıya kalınca insan, hemen yorumlar başlar çevresindekilerden bilirsiniz.. Ağzı laf yapan tonla adam vardır taşına torpağına kurban olduğum ülkesinde. Oysa ben birini karışmış halde gördüğümde susar ve izlemeye başlarım; yaptıklarını, söylediklerini... İzlemek çoğu kez daha iyi anlamayı sağlar görebilen için elbette.. Göremeyenler görmesin boşverdik onu daha önemli konumuz var şimdi...

Arka arkaya iki sevdiğim kişiden aynı kelimeyi duyunca üzerine düşünmeye başladım son bikaç gündür. Kelimemiz "saçmalamak" sevdiğim kelimeler arasında yer alan bu kelimeyi kullanarak kamufle etmeye çalışıcam bazı şeyleri...
Fazla detaya girmeden bahsetmem gerekirse bir çizmeci kedi klasiği olan durum nüksetti ve canımı oldukça ama oldukça acıttı.. Külçe altınlara boğulmuş, mutluluktan halen dört köşe olan ben aynı anda bi de bu nahoş durumun içine daldım ve buçuğumu kaybettim...

Belki şu an içinde bulunduğum durumu düşüncek olursam koca hayat okyanusunda bir damla ama açıkçası bu kadar koyacağını düşünemezdim... Kim bilir belki bi başka zaman bi başka hayatta saçmalarız... :.(

Şunu belirtmeliyim ki en zor anlarımda hep kalemime sarıldım, yazarak rahatladım rahatladıkça da yazdım.. Hiçbir zaman kalemimi satmadım, yazdıklarımın sansür kurullarına girmesine izin vermedim. Vermem de.. İşbu sebepten dolayı tam da bu noktada:
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!!!


happiness

Değişik, bambaşka, kelimelerle ifade edilemeyen bi duygu (: Çok farklı, nasıl yani, hemen, şimdi, birden, oluverdi aniden...

Halen inanmıyorum, halen şokun etkisindeyim.. Bambaşka bi rüyanın içinde ne yaptığımı, mantıklı olanın ne olduğunu ayırt etmede hiç ama hiç bu kadar zorlanmamıştım..

Aralığın ilk yazısı böyle kısa olmamalıydı farkındayım ama iki saatlik uyku ile anca bu çıkabildi şimdilik.. Doğum günüsü haftamın ardından gerçek manada yeniden doğmuş olan bu kedi önündeki soğuk kış günlerinin çok güzel geçeceğini şimdiden hisettiren harika gelişmelerin başlangıçlarını keyifle yaşamakta, büyük bi ihtimal yaşadıklarının gerçek olmadığını düşünmekte :)

buçuk...

"Kim ne bulur ne kaybeder, buçuk olsa tam olsa; bu dünya böyle mi döner, çivisi çıkmış oysa... Koftiden şukar dünya..."

Eskiden yorganıma sarılıp içime sinerken artık klavyeme sarılıp, bloğuma siniyorum.. Sinsi bir sanallaşma.. Çok merak ediyorum nereye kadar devam edicek bakalım bu durum?

Üç buçuktan dört ya da dört buçuktan beşteki gibi değil benimkisi iki buçuk :) Evet kesinlikle üç değil; üç olmasına izin vermiyorum çünkü.. İlk ikisi canımı çok acıtmış olduğundan mıdır bilinmez henüz sadece iki buçuk.. Kaçtığın peşinden kovalarcasına, üç olucam ben diye tutturanlar olsa da, gerçek üç henüz ortalarda bulunmasa da buçuk hızla geldi ve kondu badi parmağıma...

"Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim" diyen f.d. misali hızla akan zamanın içinde tuhaf bir süratle yol almakta iken buçuk çıktı meydana.. Benim yarım olarak da düşünebileceğiniz buçuk kişisi son üç haftamın sebebi gibi aslında.. Tanrının yine zor bir dönemimde yanıma gönderdiği bu meleği görmemek gibi durum zaten söz konusu olamayacakken melek olan buçuk epey bi düşüncelere sevketti, sorgulattı bir kez daha bazı şeyleri.. Belki bir en fazla iki ay daha yanımda olacağını bilsem de yine de ayrılmasını hiç ama hiç istememekteyim..

Ağlaması ile içimden parça koparan, gülmesi ile neşeme neşe katan buçuk hanım %50'lerin altında seyreden enerjimi %90'lara çıkarabilme potansiyeline sahip bir yay burcu.. Konuşmadan da bazı şeylerin paylaşılabileceğinin canlı kanıtı olan, çevremdekilerin şaşkın bakışları arasında, arkamdan fısıldaşanların nasıl yanilerini duymazlıktan gelsem de sadece yaşadıklarıma bakarak iyi ki geldin diyorum buçuk.. İyi ki varsın.. Yolun bi süre sonra bambaşka yollara sapacak olsa da yaşattıkların için, birlikte sayıkladıklarımız için, beni kaç yıl geriye götürdüğün için, herşeyden önemlisi omzumun itibarını tekrardan kazandırdığın için gönülden teşekkür ediyorum sana canımın içi...

"Ne saklayacağım şimdi falın bildiğini senden? Olur mu bir canın, buçuğu tamı? İlle velâkin, bilen bilir işin aslını..."

Sisteminizde Flash Player 10 kurulu değil :(