Twitter
RSS

pembe mandal :)

İlk yarısı idare eder ikinci yarısı ise muhteşem olan bir senenin ardından hiç olmadığım kadar huzurlu, hiç olmadığım kadar mutlu bir seneye merhaba diyorum evet :) Umarım bütün bir yıl bu şekilde geçer..

İnanılmaz hızlı ama bir o kadar keyifli bir dönem sürmekte olan bu kedi tüm benliğiyle yaşadığını hissetmekte bu ara aman tahtaya vuralım lütfen (: Kelimelerin yetmediği, ifade güçlüğü çekilen bu dönemde tüm anlamsızlıklar anlam kazanmakta ve her saniye muhteşem bir anı olarak tarihe kazınmakta şükürler olsun..

Sıkıntılar yok mu; elbette var, çoğu zaman da olacak elbette ancak o kadar güzel, o kadar hoş duygular ki bitanesi bile göze batmamakta, pembe mandalım olanca muhteşemliği ile bana tüm desteğini vermekte olduğundan geri kalan herşey önemsiz geri kalan her sıkıntı geride kalmaktadır :) Ayrıca zamanın ünlü dizilerinden birindeki replik de haklılığını perçinlemekte: "Sabahlar hep olmaktadır.. Sabahlar hep olmakta..."

Bütün bu ahval ve şerait içinde kediye önemli vazifeler düşmekte olduğundan ve ayrıca kedi belirli özgürlüklerinden kısıtlanma gibi bi durumla karşı karşıya olmasından dolayı biraz gerilmekte, ama o kadar da olsun beaa diyerek şükürlerine devam etmektedir.. :)

Uzun lafın kısası, kuşlar, çiçekler, kelenbekler güzel şeylerdir :) Bu mutluluk sadece bu yıl değil bir ömür boyu sürsündür, sabretmekten dervişe bağlayan kedi sabrının sonunda tahtına prensesi ile kurulmuş olup, şehr-i istanbul'da dillere destan bir masal tüm muhteşemliği ve tüm gerçekliği ile yaşanmaktadır. Kıskananlar çatlasındır ayrıca vur patlasın çal oynasındır :)








the dark side of the moon

Karışık anlardan biri ile karşı karşıya kalınca insan, hemen yorumlar başlar çevresindekilerden bilirsiniz.. Ağzı laf yapan tonla adam vardır taşına torpağına kurban olduğum ülkesinde. Oysa ben birini karışmış halde gördüğümde susar ve izlemeye başlarım; yaptıklarını, söylediklerini... İzlemek çoğu kez daha iyi anlamayı sağlar görebilen için elbette.. Göremeyenler görmesin boşverdik onu daha önemli konumuz var şimdi...

Arka arkaya iki sevdiğim kişiden aynı kelimeyi duyunca üzerine düşünmeye başladım son bikaç gündür. Kelimemiz "saçmalamak" sevdiğim kelimeler arasında yer alan bu kelimeyi kullanarak kamufle etmeye çalışıcam bazı şeyleri...
Fazla detaya girmeden bahsetmem gerekirse bir çizmeci kedi klasiği olan durum nüksetti ve canımı oldukça ama oldukça acıttı.. Külçe altınlara boğulmuş, mutluluktan halen dört köşe olan ben aynı anda bi de bu nahoş durumun içine daldım ve buçuğumu kaybettim...

Belki şu an içinde bulunduğum durumu düşüncek olursam koca hayat okyanusunda bir damla ama açıkçası bu kadar koyacağını düşünemezdim... Kim bilir belki bi başka zaman bi başka hayatta saçmalarız... :.(

Şunu belirtmeliyim ki en zor anlarımda hep kalemime sarıldım, yazarak rahatladım rahatladıkça da yazdım.. Hiçbir zaman kalemimi satmadım, yazdıklarımın sansür kurullarına girmesine izin vermedim. Vermem de.. İşbu sebepten dolayı tam da bu noktada:
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!!!


happiness

Değişik, bambaşka, kelimelerle ifade edilemeyen bi duygu (: Çok farklı, nasıl yani, hemen, şimdi, birden, oluverdi aniden...

Halen inanmıyorum, halen şokun etkisindeyim.. Bambaşka bi rüyanın içinde ne yaptığımı, mantıklı olanın ne olduğunu ayırt etmede hiç ama hiç bu kadar zorlanmamıştım..

Aralığın ilk yazısı böyle kısa olmamalıydı farkındayım ama iki saatlik uyku ile anca bu çıkabildi şimdilik.. Doğum günüsü haftamın ardından gerçek manada yeniden doğmuş olan bu kedi önündeki soğuk kış günlerinin çok güzel geçeceğini şimdiden hisettiren harika gelişmelerin başlangıçlarını keyifle yaşamakta, büyük bi ihtimal yaşadıklarının gerçek olmadığını düşünmekte :)

buçuk...

"Kim ne bulur ne kaybeder, buçuk olsa tam olsa; bu dünya böyle mi döner, çivisi çıkmış oysa... Koftiden şukar dünya..."

Eskiden yorganıma sarılıp içime sinerken artık klavyeme sarılıp, bloğuma siniyorum.. Sinsi bir sanallaşma.. Çok merak ediyorum nereye kadar devam edicek bakalım bu durum?

Üç buçuktan dört ya da dört buçuktan beşteki gibi değil benimkisi iki buçuk :) Evet kesinlikle üç değil; üç olmasına izin vermiyorum çünkü.. İlk ikisi canımı çok acıtmış olduğundan mıdır bilinmez henüz sadece iki buçuk.. Kaçtığın peşinden kovalarcasına, üç olucam ben diye tutturanlar olsa da, gerçek üç henüz ortalarda bulunmasa da buçuk hızla geldi ve kondu badi parmağıma...

"Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim" diyen f.d. misali hızla akan zamanın içinde tuhaf bir süratle yol almakta iken buçuk çıktı meydana.. Benim yarım olarak da düşünebileceğiniz buçuk kişisi son üç haftamın sebebi gibi aslında.. Tanrının yine zor bir dönemimde yanıma gönderdiği bu meleği görmemek gibi durum zaten söz konusu olamayacakken melek olan buçuk epey bi düşüncelere sevketti, sorgulattı bir kez daha bazı şeyleri.. Belki bir en fazla iki ay daha yanımda olacağını bilsem de yine de ayrılmasını hiç ama hiç istememekteyim..

Ağlaması ile içimden parça koparan, gülmesi ile neşeme neşe katan buçuk hanım %50'lerin altında seyreden enerjimi %90'lara çıkarabilme potansiyeline sahip bir yay burcu.. Konuşmadan da bazı şeylerin paylaşılabileceğinin canlı kanıtı olan, çevremdekilerin şaşkın bakışları arasında, arkamdan fısıldaşanların nasıl yanilerini duymazlıktan gelsem de sadece yaşadıklarıma bakarak iyi ki geldin diyorum buçuk.. İyi ki varsın.. Yolun bi süre sonra bambaşka yollara sapacak olsa da yaşattıkların için, birlikte sayıkladıklarımız için, beni kaç yıl geriye götürdüğün için, herşeyden önemlisi omzumun itibarını tekrardan kazandırdığın için gönülden teşekkür ediyorum sana canımın içi...

"Ne saklayacağım şimdi falın bildiğini senden? Olur mu bir canın, buçuğu tamı? İlle velâkin, bilen bilir işin aslını..."

gerçek dostum

"-Benden bahset, bloğunda bi yazın da benim hakkımda olsun..." dedi bikaç saat önce biricik dostum; sevgili bettynin dilime doladığı "köpeğin olsun" cümlesini yapıştırıverdim ben de akabinde kendisine (:

Aslında biricik dostumu anlatmaya paragraflar yetmese de elimden geldiğince bişeyler anlatmaya çalışıcam hakkında.. İlkokul birinci sınıftan beri arkadaşım olan bu zat-ı muhterem son 10 yıldır aralıksız bana tahammül edebilen, kendimden umudumu yitirdiğim anlarda bile bana olan inancını esirgemeyen tek kelime ile mükemmel bir insan başlangıç olarak.
Birlikte çok şey yaşadık, çok olay gördük geçirdik, eminim daha uzun seneler de geçireceğiz ama esas olan birlikte olmadığımız anlarda bile aynı şeyleri düşünmemiz ve bir fırsatını bulur bulmaz da hemen birbirimizden ayrı kaldığımız sürede yaşadıklarımızı paylaşmamız..

Tartışmalarımızda dahi birbirimize olan saygımızı asla kaybetmeden seviyeli siyaset meydanı programları gibi bir çözüme ulaşamadan tartışmayı sonlardırmalarımız mı olsun, birlikte geçirdiğimiz nice güzel istanbul turları mı olsun ya da aramızda kmler varken bile telefondan birbirimize destek oluşlarımız mı olsun hangi birini saymalıyım bilmiyorum.
Kırılmalarımızın en fazla iki bilemedin üç gün sürdüğü, birbirimizin hayatlarında dönüm noktası olan pekçok olayda yollarımızın kesiştiği arkadaşımla tonton birer dede olduğumuzda da dişlerimiz olmadan huysuz ihtiyarlar olarak çok canlar yakacağımızı bilmek gerçekten çok güzel (:

Dürüstçe söylemem gerekirse kırdığım çok oldu kendisini burdan blogger aracılığı ile onlar için özür dileyeyim bari :) Ama her seferinde küçük çocuklar gibi sarılıp barıştık ve şimdi bu satırları yazarken bile nasıl güzel bi duygu olduğunu anlatamam bunun (:

Zamanında kendisini dinleseydim belki şimdi çok daha farklı yerlerde olabilirdim bunun oldukça bilincindeyim ama gel gör ki beceremedim sevgili dostumun tavsiyelerini.. O ise şimdilerde emeğinin karşılığını tamamen alan, oldukça yoğun olmasına rağmen haftada en az bir gününü bana ayırabilen ve desteğini esirgemeyen bir genç ikcı ;) Aşkları olsun, okul hayatı olsun, çalışığı işler olsun her zaman en birinci olan bu şaşkın kişi en son geçtiğimiz temmuz ayında bir ölüyü dirilterek gerçek gücünü bir kez daha gösterdi.. Bugün bu satırları böylesine enerji ile, böylesine geleceğe pozitif bakabilerek yazıyorsam tek sebep kendisidir..

Sürgün şehrine taşındığımda yapayalnız kalacağımı düşünürken kaderin cilvesi gerçekleşti ve tam yanıbaşıma taşındı o da.. Yaşadığımız kötü şeyleri öylesine güzel şeylere dönüştürebilmeyi başardık ki bundan sonra dünyanın iki ucunda dahi olsak bizi birbirimizden hiçbir şeyin ayıramayacağını bilmek inanın harika bir duygu..

Başında bi ton iş var biliyorum, gerçek bir matematikçi iyi bir satranç ustası olduğunu da biliyorum, ama hareket kabiliyetin öylesine geniş, uygun karşı hamleyi planlama yeteneğin öylesine muazzam ki benim de dualarım eklenince her türlü zorluğu aşıcaksın emin ol arkadaşım.. Herkesin hayatında sahip olmayı isteyeceği senin gibi bir dosta inan daha fazla ne diyebilirim bilemiyorum. Hep böyle kal, değiş ama tam da şimdilerdeki gibi değiş (değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir di mi :) zaten mayan öyle bir sağlam ki seni değiştirmeye çalışanı sen değiştirirsin..

Desteğin için, inancın için, tahammülün için, sabrın için binlerce kez teşekkür ederim sana.. İçindeki enerji ve kalbindeki o saflık hiçbir zaman eksik olmasın. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir hayat dilerim sana...

on a trip

Her zamanki gibi cam kenarında oturmuş etrafı izleyerek gidiyorduk; tam da gönül bağımın olduğu semtlerden birine giriş yaptığımız anda farkettim durumu.. Hangi ara olmuştu? Nasıl yani? soruları doldu bi anda kafamın içine.. Birileri hızla yol almakta; sessiz dönüşüm projesini tüm hızıyla ilerletmekteydi ve ben de bu ekim sabahı sanki ilk defa öğreniyomuşçasına şaşırmaktaydım ne garip... Fonda çalan şarkının da etkisiyle derin bir iç çekerek göz göre göre dedim göz göre göre...
Eserlerinizden memnun olmalısınız dedim yılların fırsatı ele geçmiş 945'lerden beri gelen o büyük görkem vaadeden, özenti, sonradan görme, kısa yoldan köşeyi dönüp yollarını bulan bu zat-ı şahaneleri elbette mutlu olmalıydılar!
Dönüşümün her türlüsünden nefret eden benimse içim sıkışmakta dikta ile gelen dönüştürülmeye ise kuracak cümleler bulamamaktaydım..
Bunlar aklımdan geçerken hızla uzaklaştı içinde bulunduğum otobüs ve bir başka sevdiğim semte giriş yaptı; bu sefer de bir binanın duvarına asılı ilan dikkatimi çekti: "Bodrum'a Bekar Turu" yazıyodu ilanda ve hemen altında fiyat olarak da 280 TL belirtilmekteydi kocaman puntolarla..
Sıradan bir insanın gülüp makara yapacağı bu ilanla ben neden dalga geçememekteydim? Üstüne üstlük az önce aklıma gelenler dallanıp budaklanmış ve içimden dökülen kelimeler bu kadar mı düştük olmaktaydı şimdi.. Gerçekten de yazık oluyodu bize, bitsin artık şu yolculuk da sigaramı ateşlesem hemen diye mırıldandım..
Yolculuğun bitmesine dakikalar kala o şirin evin önünden bir kez daha geçtik.. Otobüslere el sallayan Özer Amca yoktu yine ama resmi olanca sevecenliği ile camda asılıydı biraz önce aklımdan geçirdiklerimin şiddeti hafiflemiş yerini acı bi gülümsemeye bırakmıştı.. :)
Çivisi çıkmış şehrimde değersizlikler bir bir kocaman tabelaları ile yükselirken Özer Amcanın camındaki resmi bana istediğim gücü vermişti yine..
İyice bi demlenmek lazım şimdilerde Can Babayı anıp bize bunları yaşatanlara okkalı küfürler sallayarak.. Şimdilerde başka alemlerde olan ama zamanında güzel işler yapan biri de ne güzel söylemiş: "meydan önüne dizilecek ve alınacak ifadesi ile kalbim ak da pak da desen yüzünden yansır pisliğin!.." mısralarını... :)

eksik eylüllerin geciken yağmurları

"teskin etmeyecekti o sonbahar beni ne seni ne de beni
çünkü eylülü biraz eksikti yağmurlarım gecikti..."


Sayılı, güzel pazarlardan biriydi.. Üç akşam öncesinin şokunu henüz atlatamamış belki de kolay kolay atlatamayacak olan biri olarak tek kaçış yolu içimi boşaltmak çıkar yol gibi gözükmüştü; hem eski bir dost dememiş miydi "-Ne gam kalır, ne kasavet..." diye?

Ters köşe olarak uyanmıştım pazar sabahı; hazırlanırken, evden çıkarken, yolda yürürken hep son dakikada bişey olacak gibime geliyodu nedense.. Olmadı, en nihayetinde karşılaşmıştık işte (:

Kısa süreli garip bir şaşkınlık ilk yarım saat.. Oysa bunun da uzun süreceği vardı yine aklımda haftalardır.. Karnı tok iki medeni insan Kadıköy sokaklarında ağır adımlarla yol almaya başlarlarken sokakların büyüsü katlanmakta, ilginçtir havada ise bir tuhaflık hissedilmekte, güneş ve ısıran bir rüzgar ilerleyen dakikalarda atıştırmaya başlayacak yağmuru haber vermekteydi sanki.. Uzun uzun konuşan iki kişiden ben olanı aslında uzun uzun susmakta bir kez daha içine atmaktaydı.. Yağmur damlaları başlayınca aynı şemsiyenin altında birkaç adımla hızla uzaklaştık güzelim sahilden... Artık gün bitiyordu ne de çabuk geçmişti zaman :(

Hava kararmış, dört saatlik bu filmin galası sona ermeye başlamıştı, otobüsün en arka koltuğuna oturduğumda fonda çalan şarkı ve mavi ışıklı köprünün etkisi ile film kare kare gözümün önünde canlanmakta, filmin adını ise "Ne olacak şimdi?" koymaktaydım.. :(












Sisteminizde Flash Player 10 kurulu değil :(